DOĞAL HAYAT
Yaşı ellinin üzerinde olanlar gerçek anlamda Doğal yaşamış kişilerdir bence. Çocukluk çağlarında almış oldukları gıdalar katkısız, tam anlamıyla doğaldı. Hemen her ailenin küçük de olsa sebze için bahçeleri veya evlerinin önündeki Hayatta sebze dikilecek alanları vardı. Sel çayından yaz kış eksik olmayan sürekli akan suyu arıklara(sulama kanallarına) yönlendirilip sulanan bahçede toprak tava getirilir ve bellenerek sebze dikimi için hazırlanırdı. Nisan sonu Mayıs ayı ortalarına kadar bahçeler hazırlanır ve sebze dikimi yapılırdı.
Tohumları bir yıl öncesinden ayrılır, özenle saklanır ve bahçede hazırlanan kısımlara dikilirdi. Genelde evin hanımı bahçeye gelince şöyle bir göz atıp nereye ne dikeceğini kararlaştırıp sebzelerin yerlerini belirlerdi. Eğer yeterli miktarda tohumu yoksa hemen komşuya gidip ‘’Gız Aşa’’ Firek (domates) tohumum yetmedi, kalmamış, bulamadım… Accık ver! Der. Komşusu beze sarılı tohumlardan getirir verirdi. Firekler (domates), bostanlar (salatalık) gabak, fasulye, büber bahçede ayrılan garıklara dikilir ve dikildiği anda mutlaka fidanın dibine su dökülür, dökülen bu suya “can suyu” denirdi.. Domatesler yemelik(yemeğe katılan ve katık olarak kullanılan) ve bestellik (salçalık) olarak iki ayrı gurup olarak dikilir, yetişip zamanı gelince yemelikler toplanır ancak salçalıklar sonbahar başına kadar bekletilip iyice olgunlaşınca toparlanır ve salça yapılırdı. Mekkeler (mısır) ise genelde sebze aralarına serpiştirilir, özel bir alan ayrılmazdı. Bu sayede diğer sebzelere daha fazla alan ayrılmış olurdu. Yaz ortasında sebzeler olgunlaşmaya başlayınca toplanan fasulye, topraktan çıkartılan patates ve koparılan mısır kara tencereye doldurulup sıyırma vurulur afiyetle yenirdi. Beslenme de böylesine doğal olurdu.
Sonbahar geldiğinde havaların iyice soğuması beklenmeden tohumluklar ayrılır don (soğuk) vurmasın diyerek tüm ürün toparlanıp fidanlar (kökenler) kökten sökülerek hayvanlara yem olarak verilirdi. Hayvanlarda doğal beslendiğinden et ve süt ürünleri de organik olurdu.
Tarlalara ekilen buğdaylar biçilerek, arpalar yolunarak kağnılarla, arabalarla harmana taşınır ve düvenle ezilerek sapı taneden ayrıldıktan sonra toparlanır ve tınaz(saman ve buğday tanelerinin karışık hali ile yıgın yapmak) yapılır, rüzgar beklenir, rüzgar çıkınca yaba ile savrularak samanla buğday taneleri ayrıştırılır. Taneler çuvallarla evlerdeki serpinlere dökülür, samanlar ise kışın hayvan yiyeceği olarak samanlıklarda yerini alırdı. Tarlalara gübre olarak hayvan gübresi dökülür iki yılda birde tarlalar nadasa(ekim yapılmadan boş bekletilme hali) bırakılırdı. Buğdaylar tam anlamıyla doğaldı. Buğdaylar bulgurluk ve öğütmelik/yemelik (un yapılacak) diye iki kategoriye ayrılır, bulgurluk buğdaylar bulgur yapımı için ayrılır, un için olanlar ise yıl bazında dönem dönem un değirmenlerinde öğütülüp mahalle fırınlarında ekmekler yapılırdı. Buğdayların kepekleri ayrılmaz şimdiki gibi özellikle kepekli demeden tüm unlar doğal kepekli olurdu. Ekmekler mahalle fırınlarında yapılırdı. Mahalle fırınlarında yapılan ekmeklere “ev ekmeği” çarşı fırınlarında yapılan ekmeklere ise “somun” veya “Pazar ekmeği” denirdi. Somunlar fırından çıktıklarında sıcak sıcak kokusu metrelerce ileriden duyulur, iştah kabartırdı. Somun alındığında katık aranmaz sade olarak yenebilirdi.
Yumurtalar ise evin avlusunda gezinen tavuklardan alınır, yem olarak bazen buğday, arpa verilse de avluda gezindikleri alanda buldukları ile beslenir yumurtalar nefis olurdu. Şimdi ise yumurta çiftliklerinde sun’i yemle beslenip büyüklüğü, sarısının renk tonu ayarlanmakta, hatta istenirse sarısı yerine başka renkte yumurta alınabilmektedir. Köylerde dahi doğal gezen tavuk yumurtası üretimi azalmıştır. Tavuklar gezmektedir ancak yemleri yumurta yemi olarak üretilen yemdir. Bu yumurtalarda gezen tavuk yumurtası diyerek satışa sunulmaktadır.
Her evde bir inek veya manda (camız)bulunur; yoğurt, kaymak bunlardan temin edilirdi. Sütler kaymak, yoğurt, peynir ve kesmik olarak değerlendirilir. Tereyağı yapanlar ise hiç katkısız gerçek yağlarını yapar, güvenle tüketilebilirdi. Evinde hayvanı olmayanlar ise pazartesi günleri yoğurt pazarından katkısız süt ürünleri ihtiyaçlarını giderebilirdi. Halen daha giderilebiliyor. Ancak eski doğallıktan eser kalmadı.
Günümüzde hemen hemen tüm ürünlerde katkı bulunmaktadır. Fazla kazanç yapmak için her ürüne katkı yaparak hileli üretim yapılmakta olduğu söyleniyor. Eski doğallığı bilenler mümkün oldukça doğa ürün tüketmek için çaba harcamaktadır. Güzel Yalvacımızda doğal üretim yapanlar desteklenmeli ürün alırken doğal olanlar tercih edilmelidir ki mümkün olduğunca doğal bir hayatımız olsun.
|